*Hazreti Üstad, “Hayvaniyetten çık, cismâniyeti bırak. Kalb ve ruhun derece-i hayatına gir!” diyerek, kalb ve ruh ufkuna yükselmenin mü’minler için bir hedef olduğuna işaret etmiştir. (03:10)
*Gönül erbabının ruh ufkuna dair terminolojiye kattıkları başka hususlar da vardır: (Muhterem Hocamızın burada işaret ettiği sır, hafî ve ahfa kavramları için Kalbin Zümrüt Tepeleri’ne bakılabilir. Bu hakikatler özetle şöyle ifade edilmektedir:) “Sır”, hakikat ve ötesini temâşâ ve mütâlaa adına bir ilk rasat noktası ki, derecesine göre her mü’min, kalbinin bu derinliğinden halka ve Hakk’a ait esrarı, yine O’nun tevfikiyle ve O’nun vaz’ettiği emare, işaret ve delâilin çehresinde okur, değerlendirir ve irfan ufku ölçüsünde ancak yorumlayabilir. “Hafî”, vücud ve adem âlemlerine mahrûtî bakabilen bir ufk-u tarassud, seçkinler için özel teveccühlere bir âhize, esrar-ı ulûhiyet ve ilmî vücudlara nâzır kalbin hususî bir derinliği ve Zât-ı Ehad u Samed’in insana müstesna bir vedîasıdır. “Ahfâ” ise, Cenâb-ı Hakk’ın ibâd-ı mükerremine fevkalâdeden inayeti olarak, kenz-i mahfîye açık kalbin en önemli buudu ve bir latîfe-i rahmâniyedir. (03:50)
*Âşık Ruhsati şöyle der: “Bir vakte erdi ki bizim günümüz / Yiğit belli değil mert belli değil / Herkes yarasına derman arıyor / Deva belli değil dert belli değil.” İşte her şeyin böylesine belirsizleştiği bir dönemde kalb ve ruh ufkunda yaşamak zorlardan zor olsa gerektir.