Sveriges mest populära poddar

Hizmetten

Estağfirullah! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

6 min • 14 juni 2023
Başımıza gelen her şeyde, kendi içimize dönüp kalb saffetini arama mecburiyetindeyiz. Dupduru olabilecek şekilde bir kalb saffeti… Hayalimizin ucuna ortasına değil, hepsine değil, ucuna bulaşan bir hor bakış, bir çirkin söz, bir çirkin mesmûâta kulak verme, bir gıybet sahnesinde olup onu dinleme, bir iftiraya baş sallama “Olabilir, ihtimal!” deme… Bunlar, ciddî ruh kirlenmesine, duygu-düşünce kirlenmesine sebebiyet verir; bu kirlenme de bela ve musibete çağrıdır, davetiyedir; böyle bir çağrıya bini birden iştirak eder bela ve musibetlerin. Peygamber Efendimiz bazen bir mecliste yetmiş ya da yüz defa istiğfar ederdi; biz de hiç olmazsa günde yedi veya on defa gönülden bağışlanma dilesek; kendimizle yüzleşip kalb saffeti arayışına girsek!.. Bu açıdan, başa gelen her şeyde, رَبَّنَا لاَ تُعَذِّبْنَا بِذُنُوبِنَا “Allah’ım! Bizi günahlarımızla azaba maruz bırakma! Yarlığa bizi yâ Gaffâr!.. Ört ayıplarımızı yâ Settâr!.. Affet bizi yâ Afüvv (celle celâluhu)!..” demelidir. Bu istiğfar beyanlarını ve mülahazalarını, onların tepesine balyoz gibi indirmeli ve bir daha hortlamalarına meydan vermeme cehdiyle vurmalıdır. Unutmamak lazım; elli defa onlar balyoz yeseler, elli defa nakavt etseniz ve onları yere serseniz de öyle bir hortlama istidadı vardır ki onlarda, ölürler, yine dirilirler; ölürler, yine dirilirler; ölürler, yine dirilirler!.. Onun için Hazreti Rûh u Seyyidi’l-Enâm, günde yetmiş bazen yüz defa “Estağfirullah!” diyordu; “hiç olmaz”lara seralar oluşturuyor, surlar çekiyordu. Anlayanlara ders… Anlamayanlara, bir şey anlatmak mümkün değil! Allah Rasûlü bu hal ve beyanıyla âdeta şöyle buyuruyordu: “Ben böyle yapınca, sizin nasıl yapmanız gerekli, onu oturup bir kere daha derin derin düşünün ve yapın!” O dersi almak ve olumsuzluklara karşı sürekli mesafeli durmak lazım. Buyurmuyor mu? اَللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ “Allah’ım, mağrip ile maşrığı (batı ile doğuyu) birbirinden uzaklaştırdığın gibi beni de hatalarımdan uzak tut.” Hata; bir insanın, doğru yolda yürürken sürçmesi gibi, zellesi gibi şeyler. Fakat Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûre-i celîlesinin son iki ayetinde, رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِنْ نَسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا “Unuttuk, bir halt karıştırdık, hata ettik, bir halt karıştırdık ise, Sen, onlardan dolayı bizi muaheze etme!” duasını öğretiyor. Ve İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu iki ayeti okumadan da yatmıyordu. Biz de yatsı namazının sünnet tesbîhinden sonra mutlaka o iki ayeti okuyoruz. Farz değil fakat farz niyetiyle, bizim için çok lüzumlu mülahazasıyla okumak lazım, madem O (sallallâhu aleyhi ve sellem) okumadan yatağa girmemiş!.. Evet, “Allah’ım, hatalarımızdan dolayı bizi muaheze etme!” mülahazası… Hata konusunda böyle… Hafizanallah, ya el-ayak, göz-kulak, dil-dudak ile işlenen günahlar var ise şayet?!. Onlar, kalb ile Allah arasında öyle sütreler oluşturur ki, kalbin Allah ile münasebeti kesilir; “Var mı, yok mu?” bilemez insan. Ona ibadet yaparken bile şeklen, yatar-kalkar; ne his, ne heyecan?!. Akif’in sözüyle; “His yok, hareket yok, leş mi kesildin?” diyor. “Leş” diyor; hissize, hareketsize “leş!” diyor. “His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin? / Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin. // Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? / Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?” Evet, şâirâne ifade.
00:00 -00:00