- Birinci Lem’a’da Kur’an’daki peygamber kıssalarının daha iyi anlaşılması ile ilgili bir metodoloji de sunulmaktadır.
- Birinci ve İkinci Lem’a vesilesi ile Kur’an’daki peygamber kıssalarına muhataplık üslubunu öğrenmekteyiz.
- Kâinatın dilinin okunmasında mânâ-yı harfî (varlıkları, Allah’ın isimlerine ayna olmaları yönüyle tefekkür etmek) ve mana-yı ismî (Mevcudata mevcudat hesabına bakmak. Varlıkların özelliklerini, görevlerini ve faydalarını ‘yaratıcıyı düşünmeksizin’ incelemek.) kavramları esastır. Mânâ-yı harfî bakışı, kâinata Allah namına bakmaktır. Böyle bir bakışta her varlık Allah’ı tanıtan, O’nun isim ve sıfatlarına delalet eden bir harf hükmünde olur. Mânâ-yı ismî bakışı ise, kâinata bizzat kâinat namına bakmaktır. Böyle bir bakışta, varlıkların Allah’a delaleti gizlenir, sadece o varlıkların kendileri görülür. Pencereye bakmakla pencereden bakmak elbette bir değildir. İşte, mânâ-yı ismî pencereye bakmak, mânâ-yı harfî ise pencereden seyretmektir.
- Üstad’ın kâinatı okumasındaki mânâ-yı harfî ve mânâ-yı ismî yaklaşımı Kur’an kıssalarının anlaşılmasında da anahtar kavramlar hükmündedir. Bu yaklaşım Kur’an kıssalarını tarihsel metinler olmaktan çıkarıp hayata hakim metinler haline getirmekte ve muhatabın kendi hayatı üzerinden tabir edebilmesi canlılığını kazandırmaktadır.
- Yunus Aleyhisselam’ın kıssasında Ninova halkının tevbesi de söz konusudur. Kendilerine gönderilen peygamberin onları terk etmesi sonrasında bütün kavimlere azap gelmiş iken, Ninova halkı arınması ile bu noktada bir istisna teşkil etmektedir.
- Hz. Yunus’un (aleyhisselam) virdi ve Ninova halkının duası sebepler adına kırılmalara ve hadiselerde dönüm noktalarına vesile olmuştur.
- Yunus Aleyhisselam’ın duasını vird haline getiren insan kendisini yutan nefis balığından, geleceğin dağdağası ve karanlığından, hadiselerin dağlar gibi dalgalarından Rabbimize sığınmakta ve O’na (celle celâluhû) dayanmaktadır.